yüreğinizin şiir adresi !
...ben edebiyattan ibaretim...KAFKA

Forumlar » Genel » Türk Şairlerimiz » Ahmet Oktay


  Yazar   Mesaj
Kurşunkalem Online status
№: 82  Tarih: 2016-03-19 13:20 GMT
  

Administrators

Mesaj: 112
Ülke: Turkiye

 

BEŞ KURUŞA AŞK ŞARKILARI 
Bir yalnızlık büyütürdüm saksıda 
kalandı çok eski günlerden 
bir bana yetsin, hıncımı arttırsın 
aşkımı pekiştirsin diye sevince. 
Günüydü, gelip durdu hüznümün önünde 
gidilmemiş bir saklı deniz sandım. 
Kıpırdamazdı yapraklar geceyle 
tüketirdi çiçeği, kuşu sevdiremeyen konyak 
bana neydi gülmeler, şarkılar 
otobüs durakları, alandaki kalabalık 
geldi durdu, alana merhaba dedim. 
Bir göz bozgundur yerine göre 
vururdu pencereme rüzgâr, 
ben hep öyle bir gözdüm 
çığlığını kendine saklayan. 
Düş kurmazdım, beklemezdim şurda burda, 
çiçek demetleri, bisikletler geçmezdi 
apansız geliverdi sokağıma. 
Hıncım bana kalsın gayrı 
sen yalnızlığımı götür. 
Bana çay demlemeyi öğret 
elimi yüzümü yıkamayı, 
ağzıma rakı koydurma. 
Hıncım bana kalsın diyorum 
çünki ben bu kenti kendimde büyüttüm 
bir barbarın vahşi ateşiyle, 
çünki yapılarının taşında onulmazlığım 
çünki şarkılar kanımın bedeli. 
En sevdiğim kelimeler gibisin 
örneğin öfke gibi 
hani bir zamanlar 
dağda ve sokakta açan. 
Örneğin umut gibi 
günde, gecede yitip durduğumuz 
zeytin dalını dal eden. 
Örneğin aşk gibi 
denizlerin üzerinde yürüten. 
Örneğin kavga gibi 
yüreğimi sıkı, saçlarımı kara tutan 
kayaları yumuşatan kavga gibi. 
Denizler benim kadar kıpırdayamaz 
bak şimdi parklardayım 
bir çocuğun menevişli gözlerinde. 
Hüzünleri bırakmanın günü 
günü çığlığı olmak dünyanın, 
hüznümü iki kat ediyor ama 
gecede alnıma dayalı alnın. 
Ahmet Oktay

ESKİ BAKIR 

Bir çığlığın içinde yakalıyorum seni 
Kaç kez İstanbulsu, 
Parıldayan, ışıtan, yakan bir alev gibi. 
Üstünde uzun, pis, yalnız sokakların yağmuru.. 
Odaların, merhabaların, gülücüklerin sıkıntısı 
Tramvayların, vapurların sıkıntısı 
Yitmiş aşkların, yitecek aşkların 
Aynı vazoların, aynı öğütlerin, aynı yasakların sıkıntısı. 
Yakalıyorum, öpüyorum, avutuyorum. 
Karanlık etini kemiriyor, 
Vaktimiz kısa, 
Düşlerimizi kolluyorlar durmadan 
Durmadan kovuşturuyorlar 
Mendilimi ıslatıp alnına koyduğum 
Suyundan içtiğimiz hayat çeşmeyi, 
Yalnız geceler boyu uzanan kadını bakırlarda 
Durmadan horluyorlar 
Geyiğim, saklım benim 
Bakma arkana, ne olur, aldırma 
Onulmazlığımızdan büyük yapılar kurduk 
Horlandıkça aşkımız, derya. 
Vaktimiz kısa, 
Karıncalara, rüzgarlara, sulara dokunmak 
Uyanan toprakları bilmek gerekiyor. 
Ormanlar görmüş dolunayın tılsımını 
Ağlamayı unutmadan 
Dövüşmeyi bilmek 
Tırnaklarınla tutunmayı bilmek gerekiyor 
Sağılandığımızı, kollandığımızı bilmek gerekiyor 

Kapa tunç, kapılarını gece 
Soğuktan, kırgın, parasız milyon kişi. 
Geyiğim, saklım benim, 
Ölüm dayanmadan kapıya 
Sev, öp, yitir beni 

Ahmet Oktay

 
 
ULUKIŞLA'DA SAAT BEŞ 

Saat beş. Yoğurt vuruyor analar, 
Akşam 
Kaçak tütün gibi koyu, yumuşak, 
Alev almış göçebe bir kurt sesi 
Kalaysız bakraca, buzlayan ovaya yansıyan, 
Yok tipiye gem vuran 
Ve narayı hançer gibi kullanan atlılar, 
Toprak suskun 
Anaların güz bahçesi kesilmiş gözleri 
Zehrini içine akıtıyor çıkrıklar. 

Saat beş. Zonkluyor belleğimde 
Aksaray yolunda gördüğüm 
Gülgillerden bir bitki 
Şemdinli'de ırmak gibi akıp geçen 
Yemyeşil sıbyan ölümleri, 
Alınları dövmeli kadınların 
Uçurumlardan daha yabanıl 
Söylediği ağıt mıydı, ninni mi? 

Bir pişmanlık mıdır yaşananlar? 
Elini bir an suda unutup gitmesi, 
Bakarken ardından ağbani hırkaların. 
İnsanınkine benzer kederi 
Yalnız kalan tahta köprülerin. 
Gün kaydını düşer çıplak çocuklarla 
Bellek körelir düşürülmüş bir elmas gibi 
Kurumuş bir dere yatağında. 
Yaralı tavşan ne bırakır ki 
Ardında kan izinden başka? 
Isparta'da koku yapılır gülden 
Aksaray'da bıçak gibi yalnızlık 
Hakkari'de efsane. 
Balkıyan bulutu görür başak 
Mavilik gülümseyiş gibi titrediğinde, 
Ben erken ölümü gördüm 
Ulukışla'da saat beşte 
Yalınayak suya basıyordu bir çocuk. 

Ahmet Oktay
 
 
SIĞINAK 

Kaçıp sana saklanıyorum akşam oldu mu 
Sana dokununca mı denizleniyor masa 
Senin avcıların mı çok hayvanları kovalayan 
Sıkıntımın ormanında? 

Üç beş günümüz var şuracığında 
Nice oyuncağımızı kırdılar 
Biz de güzel çocuklardık bahçelerde 
Sularda alabalık 

Azla avunmaya alıştık 
Ne yapalım paramız yoksa 
Şarabımız bitince yağmura çıkarız 
Kim güzelleşmiyor öpüşünce. 


Ahmet OKTAY
 
GÖLGELERİ KULLANMAK 
İşte bir ses geçiyor sıkıntıdan 
Baksam pencerede yağmur da var, 
Hani saçlarını ya da göğsünü 
Çok ince bir hüzünle bezeyen. 
Oyuncaklar da var yalnızlıktan 
Bir parkta ölümü güzel kılar, 
Hani sarmasıkça uzandığın yatakta 
Durmadan aşıladığım sana. 
Hayır yaşamıyor suda o balık, 
Bir yanıltı daha çiçek aldığım. 
Herkesin bebeği var odalarda 
Ölüme ve daha sıkılmak için. 
Uzayan sakalım sabaha kadar 
Uçup giden bir kuş koynundan, 
Belki yanında bile olmadım. 
Eğildiğin sular da yalan 
Salınıp duran gemilerle aldanma. 
Demiyorum hiç mi olmasın kokun, o yatak. 
Ben umutsuzluğun domino taşı 
Şimdi açım, suskunum bak. 
Hele bir çağırsın kanın türküsü 
Hele bir kıpırdasın kumsalda 
Ağları ve renkli balıklarıyla halk, 
Silâh tutarım dağlarda. 
Bu oda emanet, hadi uzan, 
Şimdi ellerim de çok nazlı 
Bir karanfille kanar. 
Sunduğum bu yalnız, çocuk ülke, 
Bak, gece de göğsümde çok ağır, 
Şaşkın değilim ama silahımı yitirdim. 
Gelsin leylâkların açma zamanı 
Mümkün silâhımı halkımla bulmak. 
Hadi uzan özlemim kadar, 
Bulutlar gidiyor, şimdi işim 
Çoğaltıp gölgeleri kullanmak 
 
 
 
   
Наверх