ANALARA EVLAT ÖLÜSÜ ÖPTÜRMEYİN
Bir dağ başında akşam olur, yıldızlar üşür.
Yollar dolanıp gider, kaybolur karanlıklara.
Analar tükenir pencerelerde kapıları kollamaktan.
Bir delikanlı vurulmuştur, elleri bağlı.
Ciğerleri zincirlenmiş, kasıkları tekmelenmiştir.
Bir dağ başında akşam olur, yıldızlar üşür
Ya bacıdır ya kardeş ölen de öldüren de.
Günü gelir bir siperde bir mermi bölüşülür.
Evlat bizim, ana bizim, musalla bizim.
Nedir bu yol ayrımları, bu yol kavşakları.
Sağı solu yoktur bu işin vatan da bir yürek de birdir.
Günü gelir bir siperde bir mermi bölüşülür.
Hâlâ yollarda yankılanır cephane taşıyan kağnılar.
Hele bir gece yarısı Ilgaz’dan, Yalvaç’tan, Toroslar’dan geç.
Vatanın dört bir yanını sarmıştı “müstebitler, müstevliler, istilacılar”
Kış kışlak demeden yayan yapıldak yollara düşenler.
Bir tek madalyadan başka bir şeyi olmayanlar.
Bir tek madalya bile almayanlar.
Vuruşanlar bir dilim tayın ekmeğini bile yemeden.
Mahmuzlarında zaferlerin terleri soğumamış ölüler.
Bir gün olur adamdan hesap sorarlar.
Hâlâ yollarda yankılanır cephane taşıyan kağnılar.
Vuruşmayın tartışın, kurduğunuz pusuları, tetikleri bırakın.
Sarılıp sarılıp da öpüşün, ağlayın yazgınıza.
Kalmaz âhı ölüsünü son kez öpen ananın.
Solcunun da sağcının da âhı kalmaz uyanın.
Hiçbir vatan yoktur böyle kurtulan.
Kırk yılın ozanıyız, biz geldik gidiyoruz, işte geçtik göçüyoruz.
Usandık ölü gömmekten, ağıt yakmaktan.
Mezarcılar usandı gelinlere, delikanlılara toprak atmaktan.
Kalmaz âhı ölüsünü son kez öpen ananın.
Bir dağ başında akşam olur, yıldızlar üşür.
Günü gelir bir siperde bir mermi bölüşülür.
Hâlâ yollarda yankılanır cephane taşıyan kağnılar.
Sarılıp sarılıp da öpüşün, ağlayın yazgınıza.
Hiçbir vatan yoktur böyle kurtulan.
Kalmaz âhı ölüsünü son kez öpen ananın.
18 Ocak 1978
SAÇLARIN ALNINA DÜŞECEK
Ve bir gün leylaklar kuruyacak
Sil gözlerini diyeceğim o zaman
Yeşil bir bahar sabahında
Asker yüklü bir trenin düdüğü ile bitecek her şey
Marı kanadından
Kahve falından haber bekleyeceksin
Saçların alnına düşecek
Bir duman gibi geçip gidecek en renkli bulutlar
Deniz en güzel maviliğini verecek avuçlarımıza
Şarkılı bir masaldır yaşamak
Şafak karanlığın zaman rüyaların düşmanıdır
Yolunu bilmediğim şehirlerden
Adını duymadığım zenginlerden birine gelin gitmişsin
Sevmez oldum geceleri
Geceler ki en hüzünlü türküler söylenirdi
Eyvallah deyip her şeye alıp başımı gitmeliyim
Ellerim cebimde dudaklarımda hep o ıslık
Düşen yıldızlardan başkasını sevmeyeceğim artık
Köşebaşlarında serhoş şarkıları söyleyeceğim bazan
Bunca diyar gezdim gözlerin için diye
Ve bir gün yorulup bıkacağım yaşamaktan
Yalnız hatıralarımız kalacak beni yaşatan
Işıklar dökülmeli avuçlarına
Karpit lambalarından
İskele fenerlerinden
Kaybolmuş bir İstanbul akşamında karşılaşmalıyız
Kar yağmasa da olur
Yıldızları dökülmüş göklerin
Kurşuna dizilmiş erler gibiyim
Öylesine delik deşik öylesine susmuş
Neslimden binlercesi köşebaşlarında kan kusmuş
Hepsinin dikili ağacı çoluk çocuğu olmalı
Yummazdım gözümü karanlıklarda
Anahtar saçardım dosta düşmana
Kuşlar hep uçar mı sandın
Aldırma boşver yalnızlığıma
Biz kadere tekme atıp çelme takmış insanız
Aç dolandığımıza bakma
Biz şair adamız
Fakat yağmurlar gönlümce yağmalıdır
Ve balkonda dağlara karşı beni beklemelisin
Sokaklar yıllarca boş kalsa da
Bir gün döneceğimi bilmelisin