yüreğinizin şiir adresi !
...ben edebiyattan ibaretim...KAFKA

UMUDA DAİR VE DÜŞLERİM

Yazılar » UMUDA DAİR VE DÜŞLERİM


Ölü bir iklimdi zaman, deştiği yaraların acili yetinde saklı iken de can pazarı.

Ve hümayunu acının aşksa şiarı.

Ve boyunduruğunda kaderin özlemse şimendiferi.

Sözcüklerse yerli yersiz bazen noksan bazen doz aşımı; imgeler sessiz ve derinden imleci hüzün sarkacı ölüm mihenk taşı ömrün haşmetine rağmen süregelen çaresizlik.

Bir minvaldi ki yaşam belki bir metafor.

Bir nirengi noktası iken mevsim ve işte tevekkül yüklü güdülerin adaleti:

Önce iman gücü sonra sevgi ve umut.

İhlaslı yüreğin serencamı ve işte şairin saklı tuttuğu sönmeyen bir ateş ve hedefinde ufuk.

Öncesiz bir hüzün sonrasız bir imleç yere göğe tanıklık eden kaderde saklı kimi zaman rehavet bize düşense sabır şükre delalet her yeni gün varsın olsun onulmaz yaralar oylumu yaşamın oyuğunda saklı ruhun ne varsa arda kalan yaşananlardan ziyade yaşatılacağına zemin hazırlarken hararet yüklü mizacın renginde çöreklenen karanlık iken hayra alamet.

Temkinli bir düş g/örmeliyim:

Ey, hicaz makamındaki aşkın savurgan öğeleri…

İntihal.

İhtimal.

İntikal.

İhmal dâhilinde ibraz edilesi dava dosyamın sürgün edilmiş asaleti ve görgülü bir ölüm dilerken cihandan neşrinde yaşamın imtina ettiğim kadar yalandan…

Dualarım.

Asla başıma geçirmediğim duvağım.

Duayeni olduğum duyguların sesi.

Duyarsız kalanlara duyduğum öfkenin nezdinde.

Katık ettiğim iç sesin imleci.

İçerden dışarı savurduğum ve baskın dış sesin mahiyetinde kayıp bir imgenin de harareti ile dışa vurum; soya çekim ve gen haritam ve demlenmiş kırık mizacımda saklı nazım niyazım itiraz hakkımın da elimden alındığı tanınan imtiyazların sonlandığı:

Ve kırbacım iken sevdalandığım kalemim.

Ve kırağı çalan kale duvarlarım.

Ses geçirmeyen öyküm.

Öykündüğümse arsız ve ansızın neşredecek bir ölüm.

Tükettiğim ömrün hüviyeti.

Türediğim.

Tünediğim.

Tükendiğim.

Türevim şiir.

Kapkaça uğrayan ömrüm ve neşem.

Kayıt dışı.

Kayıplara verdiğim sırlar.

Kaybolmakla ilintili eşkâlim pervasız ve idam fermanımda saklı sayısız kayıt ve şiir.

Elem yüklü.

Diyezi ömrün.

Ve diyeti ödediğim hayallerin.

Muhtırası şiirin ve muhteviyatı ruhumun.

Peşin peşin peşinden gittiğim.

Pişmiş tavukla eşleştiğim.

Leşi iblisin.

Lakayt rüzgâr.

Lanetin gizi.

Gizemin seyri.

Girift acılar şehri.

Şahikası yüreğin.

Şah damarımdan yakınla iştigalim mademki.

Kayıt dışı bir sır.

Kaybolmaya delalet sıdkımın sıyrıldığı.

Taşa tutulduğum.

Fırtınanın ruhu.

Gemlenmiş duygular sözlüğü.

Köpüren denizin ve Tanrının öfkesi.

Eş güdümlü mermi ile şakağımdan vurulduğum lakin hali hazırda yaşadığım hazzında ölümün dalkavuk ruhların cürmü.

Cüret ettiğimden de öte.

Ötekileşen sözcük.

Ötesiz hayaller.

Ötenazi yapılmış ömür.

Öldürücü güdüler.

Düşlerim, tekbir getiren ve düş mizaçlı gerçeklere d/okunmak adına hasretim ve sensin sen meylettiğim hayal dünyamda saklı tek sırdaşım ve sensin sen, seyyah gezegenin emeği iken güneş eriyen yüreğim emre itaat etmekten de ötesi yok ve de gelmezken elimden çaresizliğimde saklı sabra şükre delalet bir var oluş amacından ziyade yokluğa ve yok olmaya uzanan yolun aralıksız beni çağırdığı.

Gün mizaçlı, geceleri yazdığım şiirlerim: neredesiniz?

Pervasızca seven ve atan delişmen yüreğim: yoksa sen de mi çıkardın beni gözden?

Sabır taşım.

Seyyah ruhumun nakkaşı.

Ve nice duygu özürlü insandan arda kalan elimde saklı çocukluğumun nakşı ve na’şı.

Zincirleme duygulardan örülü bir yelek adı hüzün.

Elimden koşa koşa kayıp giden sevdiklerim.

Kalemimse tıknefes.

Kayda değer tek duygum da kalmadı ve mezar sessizliğinde evren ve söyleyin, siz tüm sevdiklerin yüreğimin tacı var olmanın mihenk taşı ve zihnimde dolaşan yalın ayak duygular sarmalında bilinmezin kopacak kıyametin de öncüsü iken sürgün edildiğim coğrafyalar sürmanşet hüzün ve s/üzülen yüzüm.

Girift iken pek çok şey.

Girişken ve girgin de değilken artık.

Başa sardığımdan da öte boş verdiğim.

Sona varamadığım kadar nerede ise her günü son bildiğim.

Muğlak gölgeler.

Kemençesi kırık artık sözcüklerin.

Mızrabı kayıp.

Mizacı nasıl da ayıp oysaki kuş tutmuştum ağzımla ve ruhumu kurutmuştum defter yapraklarının arasında ve kuytularda unutulmuştum:

Kâh çocukluğum.

Kâh ilk gençliğim.

Kâh gençlik ve coşkuyla geçen yıllar tüterken gözümde:

Ben ki seyyah bir kurşun.

Belki de kanadı kırık bir kuşun kurşun ağırlığındaki acısı.

Kuşkonmaz.

Kervan geçmez.

Sözcüklerse yetmez.

Yetemediğim cihanın alametifarikası aşkın hicaz sözcüklerin haciz yoluyla el değiştirdiği ve yedieminde unutulmuşluğum bir evrak çantasındaki boşluğun hoşluğu ve işte dünde unuttuğum ne varsa bir bir önüme çıkan günde savsakladığım ne ise beni bekleyen yarınlarınsa artık önemsiz olduğu adeta bir dava dosyası uyuşuk beynimin kilitli çekmecelerinden bir bir sökün eden direncimin ve tüm kayıtların ansızın silinip de insanların beni yarı yolda bıraktığı gerçeği ile yüz göz olmanın haricinde yüz vermediğim kadar ömrün girift sancılarında önemsiz ayrıntıların hayatın temeli ve tek gerçeği olması dâhilinde karara bağlanmış bir şiirden de öte kanun gereği yaşayabildiğim kadar da uzatmaları oynayan bir telaşla avuçladığım ölümün sarkacında saklı iken o muğlak sondan ötesi mağdur yüreğimin de sökülmüş kıblesinde baş veren umuda bağlandığımın ötesinde hiçbir şeyin de önem arz etmediği.

 

 

 

 

 

(0)

Henüz yorum yapılmamıştır.