Arama
Son Yazıları
1 - ŞUBATIN SON HAMLESİ2 - ÖLÜM ASLA YAKIŞMAZKEN ...
3 - DEVRİM GEÇİRİYOR BİLDİ...
4 - EY İNSANLIK
5 - SADAKASI BU AŞKIN
6 - SEV KOMUTU
7 - SİZİ SADECE SİZİ ÇOK S...
8 - ÖLENE DEĞİN ZİMMETLİ
9 - SEVGİLİ HACER MÜDÜRÜM
10 - HAYAL BU YA
Son Eklenen Şiirler
YARINLARDA YAŞAMAK

DEVRİM GEÇİRİYOR BİLDİ...
SADAKASI BU AŞKIN
SİZİ SADECE SİZİ ÇOK S...
ÖLENE DEĞİN ZİMMETLİ
DUALARIN GÜCÜ

KENDİMİ SEVMEK MEĞER N...
ASLA VE ASLA PES ETME ...
AZİZ OL CANIM ÜLKEM İK...



Şiirler » SESLENSEM KİM DUYAR SESİMİ

‘’Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?
Kimseler görmedi Ömür Hanım, bu dünyadan ben geçtim.
İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş
ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim
olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,
ben geçtim…’’(Ş. Erbaş)
Bildiklerimle avuttum iç sesimi vakti zamanında henüz hidayete ermediğim, rehavet tohumları atılmışken içime.
Gün geldi soyundum yeni hayallere; gün geldi savurdum nidalarımı belki de bir çözelti ya da çörek otuydum yandığı kadar rahlem yağmalandığı kadar kalbim yandan çarklı o alaycı gülüşlerin de hedefinde iken.
Heder oldum sonra.
Öncemse bir minval dahi değildi.
Sonramsa ıstırap umudun dizlerinin çözüldüğü dizelerimin de yanıp küle döndüğü.
Külliyemde saklı yüzlerce belki binlerce kitap ama dedim ki:
Külliyen yalan.
Yaza yaza mest olduğum zamanlara ermemişken ben ki bir kitap kurdu kemirdiği kadar gözlerim, s/onsuzluğun ufkunda saklı kitapların ruhunu.
Aşkın da hümayunu.
Aşkın tanrıçası.
Sözcüklerim inişli çıkışlı tıpkı açacakken aşkın goncası.
Nemrut idi kimi insan her biri Nemrut dağında çöreklenen.
Nemrut idi çoğu insan K/af dağında şiir dilenen.
Dilemması ve de şiirlerin asla da okumayacağıma emin olduğum şairler ve şiir kitapları oysaki hayatın bahşettiği iken gözümü diktiğim yarınların delişmen ç/ağrısı.
Gözümün de nuru iken sevdiklerim.
Bense nazenin bir tanrıça:
Hem çocuk hem şair ruhlu ve yazdığım ilk şiir semada gezinen ayın ölçümü aşkın radarı yalnızlığın b/ölücü gücü halen de saf halen de çocuk ve yalnızlığın kabrine boylu boyunca uzandığım.
Tünediğim iken aşk.
Umutla sırdaş.
Tükettiğim iken nefesim boş yere ya da dolu dolu göğün çırpınışında evrene yağan dolunun olduğum yere mıhladığı ve içim kazınırken arakladığım bir somun ekmek bazen somurttuğum bazen soyutlandığım bazense hüznümün semirdiği.
Aklıma mukayyet olma ile iştigal:
Eh, mademki serde vardı sırlarım mademki serilmiştim bir ağacın dibine solan dalımın solan yapraklarımın ardı ardına çürüttüğü kalbimi çökerttiği omuzumu paye vermediğim kadar da ruhumda sıkışıp kalmış sözcüklere ve yakıcı gülüşlere.
Umut iken tekkem ve de dibi delik teknemi.
Ulak bildiğimse coşkuyla okuduğum kitapların ana yurduna iniş yapıp da yalın ayak koştuğum duyguların ve yazarların ferinde saklı ilhamın sözüm ona esen rüzgârın da koşulsuz ıslığı iken ve ıskaladığım mutluluk ve ıslandığım ahmakıslatan ve işte ilhamın ani iniş yaptığı gecenin karanlığında ise haneme ve yüreğime güneş gibi doğan.
Geçkin iken nazlarım.
Geçimsiz iken varlığım.
Geniş değil daracık bir dehlizde sıkışıp kaldığım oysaki bu dünyadan ben henüz geçmemiştim.
Bir diyez.
Bir hicaz.
Bir de niyaz.
Ekin tarlam mevsimlerden hazan ve aylardan Ekim oysaki rüştümü çoktan ispatlamışken kemale erdiğime de kani ve beynimdeki bilgiyi ruhumdaki gizi yüreğimde saklı sevgiyi kâfi bildiğim.
Kafiyeler ısrarlar göz kırpan.
İmgeler Sümen altı.
Kalemse izdiham öncesi dürtüklerken yüreğimi:
Maneviyatımla dolu acımla haşır neşir.
Hüzün bahçemde açan gonca güller ve nefsimi terbiye etmekle iştigal nefessiz kaldığım günleri dahi mumla ararken dibime verdiğim ışık da yetmezken ve işte pencereme sadece bana doğan güneş oysaki bu dünyadan ben ve de defalarca geçmemiş miydim?
Özgün ve özgür ve öznel bir arayış öznemle sakit ve rivayet o ki: mutluluk bir şehir efsanesi idi ta ki kalemim teşrif edip de iç dünyamı teftişe çıkıp da kalemin, yaz emrine riayet etmenin verdiği coşku ve huzur ile olan ilk tanışıklığım…
‘’Ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. Saatlerce dayak
yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. Ürperiyorum.’’(Alıntı)
Çökkün dizlerim ve çöken avurtlarım, ayırdına varamadığım bir duygu seli.
Öncemdeki mevcudiyetim önsezilerimin emrindeyim…
Ölümsüzlüğe konuşlu oysaki ölmek idi tek isteğim ve bunu dahi başaramamışken ve işte önümde ansızın beliren ve uzayan o yol ve öykündüğüm tek insan dahi yok iken ömrü hayatımda ve işte ölümcül güdülerin baskın çıktığı:
Bir şartname.
Bir akit.
Bir ferman…
Doyumsuz kalemime d/okunmak adına ve okuduklarım benim için adeta bir pusula ta ki içimde infilak etti edecek iken, yaz emrinin buyruğunda saklı yeni hayatımı ve yenidünyamı da bahşetmişken ulu Huda…
Kimseler görsün görmesin yeter ki okunsun yazdıklarım ve işte şimdi sahiden de bu dünyadan ben sadece ben geçtim ve geçecektim de ne de olsa ne uluyan köpeği duyuyordum ne de ünlenen sesini hayatın ve ruhumla bedenimle ve yüreğimle kanat açtığım yeni hayatımın ölümsüz olma koşuluna da şerh düşmüşken bir batında doğan umuda ve kalemime…
Gülüm Çamlısoy