yüreğinizin şiir adresi !
...ben edebiyattan ibaretim...KAFKA

ÇÜNKÜ O SADECE BİR KADINDI ADI OLMAYAN

Yazılar » ÇÜNKÜ O SADECE BİR KADINDI ADI OLMAYAN


Tartaklanmış bir ömrün v/edasıydı kadının ayak izi ve seken yüreğin sürdüğü sefası sözüm ona…

Atıldı yürekler.

Atıfta bulunan mevsim.

Devasa bir giz saklıydı yalnızlığın mevsiminde ve delişmen ve nazenin.

Göğün pınarı idi ne zamanki sağanağa teslim olsa evren.

Nidalar saklıydı anda: ansızın doğan güneş ve cilveli ebemkuşağı.

Hazandı kadının isli geçmişi ve hüzün bazen yerle yeksan eden yaşadığı ömrü.

Geçkindi şarkılar ve ıssız bir lanetin ön görüsüydü madem değişmeyen nakarat ve kadın yola koyuldu.

Tetikleyen duygular tetiğe basılı parmağı ve şehrin sevdalısı.

Dünde kalan bir öyküydü madem mutluluk ve şiveli bir serzenişle mırıldandı kadın. Kayrası aşkın, kayıt açtığı yeniden oysaki unutulmuş bir iklimdi dünü neşreden.

Sözcükler kılıfında kadın huzurunda Rabbinin ve sevdalı yüreğinden dökülen sözcükler.

Her minvalde aynıydı aşk varsa yoksa sabır gerek.

Nazlı edalar ve cebbar gölgeler en çok da müridi iken aşkın ve her fasılda aynı nizam.

Tembihli bir yolculuktu kadının ki ve tehir ettikleri.

Çoktan evlendirmişti çocuklarını ve çoktan sığınmıştı yeniden baba evine: eh, dayanır mı anne-baba yüreği asla da peşin hükümlü olmamışlar ve sahip çıkmışlardı tek evlatlarına yine de uyarı mahiyetinde fısıldamıştı annesi, kadının kulağına:

‘’Her ne olursa olsun kapımız sana açık.’’

Tetikleyen ne miydi?

Yoksa aralıksız tartaklanan kadınlar mıydı suç unsuru suçlu addedilen?

Oysaki kadınlar masumdu ve acıya mahkûm edilmiş üstüne üstük konuşma ve reddetme hakkı elinden alınmış.

İklimler seğirdi gözlerinde bulutların.

İklimler değişti nezdinde umudun.

Lisanı aşk olması gereken her birliktelik ve nice evlilik hep de çatlamıştı ana damarından ve ar damarını bileyen duygulardan ziyade ihtimam gösteren kimse artık, o kurulan yuvaya.

Yuvalanmış acılar.

Firar eden yaşlar.

Kaynakçası aşk iken özlemi de sıyırıp geçiren nihayetinde batağa saplanıp kendine bir çıkış yolu arayan mağdur ve mazlum kadın nesli.

Elbet beş parmak bir değildi ve her evlilik kutsal olduğu kadar kimisi zaman içinde kan kaybediyordu.

Hüznü ve huzuru bir arada yaşayan kadın.

Sığınağı aşk sığındığı sevgi semiren hüzün ve gelin olup da kapıdan çıktığının ertesi yeniden dönmek zorunda kalmıştı işte baba evine.

Duyguları törpüleyen iç sesi ve nutku tutulan.

Renkler solgun.

Ömür yitik.

Umut ölgün.

Kadınsa dertli ve çaresiz.

Kadından öte yine çocukluk günlerine geri dönmüştü ve bir avazda doğdu gün ve gece.

Tüm hayatını bir bavula sığdırmış; yüksünmüş ve yetkin olmadığı kadar yüz bulduğu sadece ailesiydi işte.

Kordan heceler.

Kör noktası yaşamın.

Sabrı katık edip şükrü de elden bırakmadığı.

Yorgun fıtratı kadının ve meali ömrünün:

Sen iki evladını da büyüt evlendir sonra dönsün dolaşsın yaşam kurşunlar yağdırsın sana.

Mezar sessizliğinde bir ev.

Mizacı üzgün.

Meramı yok iken tek mecrası iken dünde saklı ne varsa yeniden Tanrının bahşettiği.

Bir çırpıda görmezden gelirken ailesi onu dağılmış yuvasını üstüne üstük damatlarını görmezden geldikleri ve tek suçu yokmuş gibi aradıkları:

‘’Evlat, karın bizde sensiz yok tadı tuzu hayatın madem yolun bir düşsün keşke bizim buraya.’’

Sahi, düşer miydi yolu adamın hele ki orta yaş bunalımında şüphe üzerine şüphe ederken karısından…

Düşecekti yolu illa ki.

Düşmüşken karısı gözünden.

Üstüne üstük hecelediği hayatın ve sıkıntısının tek müsebbibi yine karısı iken.

Günler suskun, geceler yorgun.

Düştü de manşeti günün kaç gazeteye:

Hayat mademki karısı olmadan suskun ve geçimsizdi de mizacı o halde kadından geriye tek iz kalmamalıydı ne de olsa insan kendi bacağına sıkıyordu kurşunu ne zamanki algısını ve gerçekçilik duygusunu yitirse.

Bacağına sıksa kurşunu neyse…

Kurşundan ağır bir hayatın kurşuni ve kuzguni rengi ve fısıltısı ölümün, yaygaraya dönüşmüşken…

Hayata bağlı ve kocasına sadık bir kadın daha mı yitiyordu hayattan ve yetmiyor muydu bunca acı bunca cinayet iblis ruhlarına eşlik ederken nefret ve son pişmanlık elbet fayda etmeyecekti.

Tescilli acılar ve ölümün ön sözü iken sıradandı artık yıkılan yuvaların ardından dökülen gözyaşının ve yakılan ağıtların bir nebze de olsun değil dinmesi daha da büyürken toplumda yaşanan bu bitimsiz kaos ve cinnet ve cinayet daha ne kadar ört bas edilip kanıksanacaktı ki?

Öykülerden geriye kalan kan izi ve vahşet ve resmedilen hayatın acı dolu sitemi ve ambulansların da sirenlerinin susmak bilmediği…

Tadı tuzu yoktu işte hayatın hele ki bir kadın daha kurban verilirken toplumun geçirdiği cinnet yüzünden de cehenneme dönmüşken cennet addedilen yuvalardan, evlilik ve beraberlikten ötesi iken namludaki kurşunun sözüm ona kirlenen namusları temizlediği algısı illa ki tetiklerken hasta ruhları ve de bizler toplum olarak kanıksamışken kadın cinayetlerini üstelik ne uğruna…

 

 

(0)

Henüz yorum yapılmamıştır.